26 Nisan 2009 Pazar

Peygamberimizin Sözleri İnkâr Edilecek

Hadisler (Peygamberimizin Sözleri) İnkâr Edilecek

Bu konuda Peygamberimiz ciddi bir uyarıda bulunuyor. Hadis edebiyatında "erike = dayanılıp oturulan yer, sedir, koltuk" hadisi olarak da anılan bu hadiste Peygamberimiz şöyle buyurur. "Süslü koltuğuna yaslanmış adama, benim hadislerimden biri okunur da o kişinin vaziyetini hiç bozmadan ’Bizlerle sizler arasında Allahu Teala’nın kitabı (Kuran-ı Kerim) vardır. Ondan bulduğumuz helal şeyleri helal sayıyoruz, haram olarak bulduğumuz şeyleri de haram kabul ediyoruz’ deme zamanı yaklaşmıştır. Sizleri de ikaz ediyorum Kuran-ı Kerim’de bulunan bütün hükümler haktır ve Resulullah’ın haram kıldığı şeyler Allah’ın haram kıldığı şeyler gibidir."

(Ebu Davud, Süne, 6 hd: 4604; Tirmizi İlim, 10 hd: 2664; İbn Mace Mukaddime, 2 Ahmed, Müsned, 1/6 IV,21; Tahavi, Şerhu mánia, IV 209; İbn Hibbam, I, 107 Darekutni, Sünen IV, 287)

Bu hadis bir mucizedir. Peygamberimizin mucizevî bir ikazıdır. İleride hadislerin inkâr edileceğini bildiriyorlar. Bugün böyle değil mi? Bazı İslamcılar hadisleri yok sayarak arzularına göre Kuran’ı ve İslam’ı yorumlamaya çalışmıyorlar mı? (Bizim kastettiğimiz sahih hadislerdir. Problemli hadislerle işimiz olmaz.) Yazının birinci kısmı

25 Nisan 2009 Cumartesi

Cüz'î Bir İman Hakikatini İnkâr Etmek Küfrü Gerektirir.

Cüz'î Bir İman Hakikatini İnkâr Etmek Küfrü Gerektirir.

Çünkü İman Bir Bütündür.

Mânen ruha geldi: Neden bir cüz-ü hakikat-ı imaniyeyi (iman esaslarının biri) inkâr eden kâfir olur ve kabul etmeyen Müslüman olmaz? Hâlbuki Allah ve âhirete iman, birer güneş gibi o karanlığı izale etmek lâzım geliyor. Hem neden bir rükün (esas, şart) ve hakikat-i imaniyeyi inkâr eden mürted (dinden çıkmak) olur, küfr-ü mutlaka düşer (hiçbir dinî değere inanmamak) ve kabul etmeyen İslâmiyet’ten çıkar? Hâlbuki sair erkân-ı imaniyeye (imanın esasları, şartları) imanı varsa, onu küfr-ü mutlaktan kurtarmak lâzım geliyor.

Elcevap: İman, altı rüknünden çıkan öyle bir vahdânî hakikattir ki, tefrik (birbirinden ayırma) kabul etmez. Ve öyle bir küllîdir ki, tecezzî (bölünme, parçalanma) kaldırmaz. Ve öyle bir küllîdir ki, kabil-i inkısam (bölünebilir) olmazlar. Çünkü her bir rükn-ü imanî, kendini ispat eden hüccetleriyle (delil) , sair erkân-ı imaniyeyi ispat eder. Her biri her birisine gayet kuvvetli bir hüccet-i âzam (en büyük delil) olur. Öyle ise, bütün erkânı bütün delilleriyle sarsmayan bir fikr-i bâtıl (
yanlış fikir) , hakikat nazarında bir tek rüknü, belki bir hakikati iptal edip inkâr edemez. Belki adem-i kabul perdesi altında gözünü kapamakla, bir küfr-ü inadî (inada dayalı küfür) yapabilir.

Tamamı

21 Nisan 2009 Salı

İslâm’ı Tahrif Etmek İstiyorlar ‏ 1



İslâm’ı Tahrif Etmek İstiyorlar
Daha önceki semavî dinler gibi İslâm'ı tahrif etmek istiyorlar. Kimler istiyor? Bir kısım gayr-i Müslimler istiyor, harbî ve militan İslâm karşıtları istiyor, onlarla işbirliği yapan bozuk ve bid'atçi sözde Müslümanlar istiyor.

İslâm'ı nasıl tahrif etmek istiyorlar?

(1) Kur'ân'ın geleneksel yorumunu değiştirerek.

(2) Hâdisleri ayıklayarak, nice sahih hâdisi atarak, hükümden kaldırarak.

(4) Fıkhı kaldırarak.

(5) Şeriatı kaldırarak.

(6) Kendilerini son derece rahatsız ve dergin eden, uykularını kaçırtan cihad fî sebilillah farzını kaldırarak.

(8) İslâm'ın, Allah katında muteber ve geçerli tek hak din olduğu temel inancını tatil ederek.

(9) Kadına hürmet, iffet ve hayâ prensiplerine dayanan İslâmî hükümleri kaldırarak veya değiştirerek. (Nitekim kadınla ilgili nice sahih hâdisi "ayıklamışlardır" ve ayıklamaya devam etmektedirler.)

(10) İslâm'ı sekülerleştirerek.

(11) İslâm'ı ilahî ve münzel (nazil edilmiş ) din olmaktan çıkartıp beşerî bir ideoloji ve hümanizma haline getirerek.

(12) Aldattıkları kimselere "Ehl-i Kitab da ehl-i necat ve ehl-i cennettir" yanlış ve bozuk inancını aşılayarak.

(13) On dört asırlık icma-i ümmet ve cumhur-i ulemanın görüşlerine aykırı şazz fikirler, görüşler, hükümler ortaya atarak.

(14) Kur'ân'daki ve Sünnet'teki muhkem ve kesin hükümler hakkında "Bunlar tarihseldir, günümüzdeki geçersizdir" bozuk, sapık inancını ve görüşünü yayarak.

(15) Ehl-i Kitab ile biz Müslümanlar arasında Âmentü konusunda ittifak vardır yalanını yayarak.

İslâm'ı tahrif etmek isteyenler başarılı olabilir mi?

Cevap: Mutlak olarak başarılı olamazlar. Çünkü Kur'ân korunmuştur. Kur’ân’ın tefsiri mahiyetinde olan Sünnet korunmuştur. İslâm korunmuştur... Lakin tahrifçiler yeterli din bilgisine ve kültürüne sahip olmayan birtakım Müslümanları şaşırtabilir, hak yoldan çıkartabilir. Hattâ onların imanlarını bile tehlikeye atabilir. Devamı

16 Nisan 2009 Perşembe

İslâm'ın Tahrif Edilme Çabaları Karşısında 2


İslâm'ın Tahrif Edilme Çabaları Karşısında

1. İcazetli ve gerçek ulemanın.

2. Ulemadan olmamakla birlikte, din kültürüne sahip Müslüman münevverlerin ve ziyalıların.

3. Kur'ân'a ve Sünnete bağlı bütün şuurlu ve uyanık Müslümanların... Ellerinden geldiği kadar, güçleri nisbetinde münzel ve ilahî İslâm'ı korumak için planlı ve programlı şekilde gayret sarf etmeleri gerekir.

Bu gayreti sarf etmezlerse sorumlu ve günahkâr olurlar.

İlahî ve münzel İslâm bize Allah'ın bir emanetidir, Peygamberin emanetidir, on dört asırdır gelip geçmiş eimmenin (imamlar), müctehidlerin, fukahanınn, ulemanın, kâmil mürşidlerin, Ehl-i Beyt efendilerimizin emanetidir.

İslâm'ı tahriften korumazsak emanete ihanet etmiş oluruz.

Emanete ihanet büyük günahtır.

İslâm ile sekülarizm bağdaşmaz.

Kur'ân'ın muhkem hükümlerinin bir teki bile tatil edilemez, değiştirilemez, kaldırılamaz.

Sahih hâdisler ayıklanamaz.

Feminizm Batı'da çıkmış sapık bir ideolojidir
. Feministleri memnun ve mesrur etmek için Kur'ân, Sünnet, fıkıh, şeriat hükümleri kaldırılamaz, değiştirilemez.

Cihad fî sebilillah Kıyamet'e kadar hükümde olacak muhkem bir farîzadır.

Yüce Allah, Kur'ân'da birtakım ukubat hükümleri ve hadler koymuştur. Bunlar kaldırılamaz, değiştirilemez.

Kur'ân'ın ve Sünnetin yorumu, açıklaması, bunlardan hüküm çıkartmak sadece ehliyetli ve icazetli ulemaya, fukahaya, eimme-i müctehidîne ait bir vazifedir.

Müslümanlar!.. Uyanık olunuz, firâsetli olunuz ve dininizi tahrif ettirmeyiniz. Tahrif fitnesi ile bütün yasal imkânlarla mücadele ediniz.

Tahrifçiler gece gündüz çalışırken siz uyumayınız, bana ne demeyiniz. Devamı



12 Nisan 2009 Pazar

Din Konusunda 25 Temel Ana Prensip 3

Din Konusunda 25 Temel Ana Prensip

1. İnsanlar ikiye ayrılır: (a) Rahman'ın kulları. (b) Şeytanın taraftarları.

2. Rahman'ın velîleri (evliyaurrahman) vardır, Şeytan'ın velîleri.

3. Mü'minler bir tek ümmettir. Ümmet birliğini bozmayan ve sarsmayan çeşitlilikler olumlu ve Rahmanîdir; Ümmet birliğini bozan, sarsan, dinamitleyen, çeşitlilikler şeytanîdir.

4. Bir Müslüman’da Ümmet şuuru (bilinci) olmaz; cemaat, fırka, hizip, parça asabiyeti olursa o Müslüman bid'atçidir, bozuktur, dengesizdir.

5. Bütün mü'minler kardeştir.

6. İki çeşit çeşitlilik vardır: Rahmanî, şeytanî...

7. Hiçbir parça ve fırka bütünle özdeşleştirilemez.

8. Bir Müslüman futbol kulübü tutar gibi, futbol holiganlığı yapar gibi aşırılık, hizipçilik, cemaatçilik yapamaz. Yaparsa sapıtır, dengesiz olur, zarar verir.

9. "Ben kendi cemaatime bakarım, öteki cemaatler ve başka Müslümanlar beni ilgilendirmez" diyen sapıktır.

10. Şeyhini, üstadını, hocasını, hocaefendisini, kendi baronunu putlaştıran, farkında olmadan rab haline getiren, onun ismet sıfatıyla muttasıf olduğuna inanan kişi büyük günah, büyük sapıklık içindedir, küfre ve şirke düşmesinden korkulur.

11. Hiçbir din baronunun, cemaat önder veya liderinin dinde değişiklik yapmaya, din esaslarından tâviz vermeye hakkı ve salahiyeti yoktur.

12. İki türlü şeyh vardır: (a) Hakikî şeyh. (b) Müteşeyyıh, yani sahte şeyh, şeyh taslağı. Hakikî şeyhe intisab eden, ucu Resullerin Seyyidine (Sallallahu aleyhi ve sellem) ulaşan çok sağlam ve kavi bir zincire yapışmış ve Mevlâsını bulmuş olur. Sahte şeyhin eteğine yapışan belâsını bulur.

13. Yüce İslâm dini, halkın para ve mallarının ganimet gibi toplanıp zimmete geçirilmesini kesinlikle yasak ve haram kılmıştır.

14. İnanç, ibadet, hizmet konularında Peygamber Aleyhissalâtu vesselamın metodu dışında hak metod yoktur.

15. Halkın parasını ve malını toplayıp zimmetlerine geçiren, kendilerini putlaştıran, övdüren kimselerde hayır yoktur.

16. Nefs-i emmâre seviyesinde ve derekesinde bulunan kişiden reis olmaz, önder olmaz, rehber olmaz, mürşid olmaz. Böyleleri dall ve mudildir (delalete düşüren).

17. İslâm büyükleri mahlûkattan ücret, mükâfat, aferin, para, mal istemezler ve almazlar. Onların işi Halik iledir. Ücretleri O'na aittir.

18. Mahlûkatın alkışlarına, övgülerine meftun olanlar zahirde büyük görünseler bile gerçekte çok küçük ve sefildirler.

19. Müslümanların zillet ve esaretlerinin sebebi düşmanlarında değil kendi cehalet, gaflet, zaaf ve şuursuzluklarıdır.

20. İman ile küfür birlikte sulh içinde olamaz.

21. Hem Halik’a, hem Tağut'a birlikte itaat edilemez.

22. Kur'ân'ın, İslâm'ın temel hükümlerinin, Peygamberin mütevâtir hâdislerinin bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmayanlar küfre düşer.

23. Ben Müslüman’ım ama Şeriatı kabul etmiyorum diyen büyük bir tenâkuza (çelişkiye) düşmüş olur. Şeriat, Kur'ân'dan ve Sünnetten çıkartılmış din hükümleri demektir. Şeriatı inkâr ve red eden İslâm'ı inkâr ve reddetmiş olur.

24. Müslüman, ezelde Bezm-i Elest gününde Allah ile yapmış olduğu ahd ü misakı unutmayan, Yaratana verdiği sözü tutan sâdık kimsedir.

25. Kelime-i Tevhid, iki parçadan oluşan bir bütündür. Kesinlikle ikinci parçası terk ve ihmal edilemez, sükûtla geçiştirilemez. Muhammed Resulullah diyen kişi Peygambere biatlidir. Bu biatine ihanet edemez.Tamamı

Mehmet Sevket Eygi

6 Nisan 2009 Pazartesi

Sizi Yemek Gibi Yiyecekler

Peygamberimiz Uyarıyor: Sizi Yemek Gibi Yiyecekler



’NE olacak sizin haliniz, gün gelecek ve siz bir kabın içindeki yemek gibi olacaksınız.

Diğer milletler sizi yemek için üstünüze üşüşecekler. Tıpkı bir kabın içindeki yemeği bitirmek için sofraya üşüştükleri gibi.’ Bu sözleri Hz. Peygamber söylüyordu. Karşısında sahabesi oturuyordu, sözler sahabe üzerinde şaşkınlık etkisi oluşturdu.

Sordular hayret ve dehşet içinde: "Ey Allah’ın Resulü! O gün, yani diğer milletlerin, güçlerin, kültürlerin oyuncağı haline geldiğimiz gün sayımız az mı olacak, azlığımızdan dolayı mı bu utandırıcı duruma düşeceğiz?"Peygamberimiz hayır dediler: "Tam aksine, o gün sayınız çok olacak ama sizi Vehn, korku ve zayıflık kuşatacak. Bu nedenle de bu hale geleceksiniz."

Sahabe bir daha sordu: "Vehn nedir ey Allah’ın elçisi!" Peygamberimiz cevap buyurdular: "Ölüm korkusu ve dünyaya aşırı tutkunuz." (Ahmed, müsned, II, 259; 278; Ebu Davud, İbn Mace, Tıbb, 5) Kaynak

4 Nisan 2009 Cumartesi

Çağdaş Bid’at Ehli


Kelam, Fırak veya Milel-Nıhel kitaplarında zikri geçen bid’at ehli kişi ve grupları nasıl bilirsiniz?

Ehl-i Sünnet âlimlerin onları tavsif ederken kullandığı bir kısım ifadeler, onların kişilikleri ve dindarlıkları hakkında bizde ne türlü bir kanaat oluşturmuştur?

Şurası bir gerçek ki, onlar arasında İslam için ihlâsla, gayretle çalışan, samimi, takvalı insanlar mevcut idi. Hatta böyleleri, sırf “ifsat” için çalışanlara kıyasla çoğunluktaydı.
İbnu’l-Murtadâ, Mutezile’nin ileri gelenlerinden Amr b. Ubeyd’in 40 sene yatsı abdestiyle sabah namazı kıldığını ve 40 kere bütün yolu yürümek suretiyle hacca gittiğini nakleder.(1)
Keza Vâsıl b. Atâ’nın, geceleri düzenli olarak nafile namaz kıldığını, bu esnada yazı malzemesinin de yanı başında hazır olduğunu, namazda kıraat esnasında itikadî çizgisine delil teşkil ettiğini düşündüğü bir ayet geldiğinde selam verdikten sonra hemen o ayeti kaydettiğini yazar.(2)
Yine Mu’tezile’nin reislerinden Ebu’l-Hüzeyl el-Allâf, münazara meydanlarında hayli tecrübe kazanmış birisidir. Muhaliflerini, çok fazla konuşmadan, birkaç cümleyle ilzam eder. Uzun zaman Mecusilerle ve diğer din ve inanç sistemlerine mensup insanlarla münakaşalarda bulunmuş ve bunun sonucunda 3 bin kişinin İslam’a girmesine vesile olmuştur. (3)
Örnekler çoğaltılabilir. Önemli olan şu ki, buna rağmen Ehl-i Sünnet ulema, onları “bid’at ehli” olarak tavsif etmekte tereddüt göstermemiş, insanları onların zararlı fikirlerine karşı sürekli uyarmayı vazife bilmiş ve kendileriyle fikrî/ilmî zeminde mücadele etmekten asla geri durmamıştır. “Bunlar İslam’a hizmet eden takvalı, samimi insanlar; hizmetlerine engel olmayalım” ya da “itikadî olarak bid’at bir çizgide olmalarını fazla büyütmeyelim” gibi bir değerlendirme yapan Ehl-i Sünnet bir âlim olmamıştır…
Şüphesiz bu, sebepsiz değildir. Bid’at ehli, Sünnet’e tabi olmayı terk edip hevasının peşine düşünce hem kendisi sapmakta, hem de ardından gidenleri saptırmaktadır. Zira hadiste bid’atin dalalet olduğu açıkça ifade buyrulmuştur.(4)
Öte yandan her bid’atçi, bid’atini terviç etmek için Şer’î delillere dayanır; Kur’an ve Sünnet’ten, davasını desteklediğine inandığı dayanaklar temin etmekten geri durmaz. Bu realiteye dikkat çeken İmam eş-Şâtıbî’nin, “Çoklarını dalalete sevk eder; çoklarını da hidayete götürür” mealindeki 2/el-Bakara, 26. ayeti zikretmesi son derece düşündürücüdür.(5)
Bid’at ehlinin Sünnet’e temessükü terk etmesinin, meselenin püf noktasını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Şüphesiz bu, Sünnet’e açıktan cephe almak şeklinde gerçekleşmez. Hadislerin içine uydurmalar karıştığını söyleyerek bütün bir Hadis alanını şüphe ve zan altına sokmak, bu noktada sıkça rastladığımız bir tavırdır. Keza hadislerin akla ve Kur’an’a aykırılık teşkil etmemesi gerektiği söylemi de hayli işlevseldir. (Bu noktada Hanefîler’in tavrına atıf yapılması sadece bir atraksiyondur. Zira Hanefîler’in “akla ve Kur’an’a aykırılık”tan anladığı ile onlarınki arasında isim benzerliği dışında ortak nokta yoktur.)
Geçmişte yaşayan bid’at ehli ile bugünküleri birbirinden ayıran önemli bir durum var: Geçmişte yaşayanların bid’at ehli olduğu konusunda zihinlerde herhangi bir şüphe ve tereddüt mevcut değildi.

Bugüne gelince, bid’at ehli hakkında, bid’at ehli oldukları dışında söylenmeyen şey hemen hemen yok gibi. Oysa bütün karizmaları(!) ve otoriteleri(!) bid’at görüşlerinden kaynaklanıyor.
Dr. Ebubekir SİFİL

(1) İbnu’l-Murtadâ, Tabakâtu’l-Mu’tezile, 36.
(2) A.g.e., 31-2.
(3) A.g.e., 44.
(4) Müslim, “*****u’a”, 43; Ebû Dâvud, “Sünne”, 5; en-Nesâî, “Iydeyn”, 21…
(5) el-İ’tisâm, 99.

1 Nisan 2009 Çarşamba

İtikadı Düzeltmek

İmâm-ı Rabbani hazretleri faideli ilimler hazinesi Mektûbat'ında buyuruyor ki:

Dünya ve âhiret saadetlerine kavuşmak için, dünya ve âhıret’in efendisine (S.A.V.) uymak lâzımdır. Ona uymak için, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak, önce itikadı düzeltmek lâzımdır. Bundan sonra o büyüklerin Kur'ân-ı Kerîmden ve hadis-i şeriflerden anlayıp bildirdikleri helâl, haram, farz, vâcib, sünnet, mendub, mubah ve müştebeh (şübheli ) bilgilerini, öğrenmek ve bütün işlerini bunlara uygun olarak yapmak lâzımdır.

Bu iki itikâd ve amel kanatları elde edildikten sonra, eğer ezelde mes'ud olmuş ise, mukaddes âleme uçmak nasip olur. Bu iki kanat olmadan yükselmek olamaz.

Bu alçak dünya arkasından koşmağa değmez. Malının, mevki'nin değeri yoktur ki özenilsin. Değerli, kıymetli şeyleri aramalıdır.

Allahu Teâlâ, her şeyi bir sebeple yarattığı, gönderdiği için, kendisine kavuşturan sebebi, vesileyi Ondan istemelidir.

İş budur bundan başkası hiçtir.

Bir şartı gözetmek lâzımdır. O da kalbi yalnız bir yere bağlamaktır. Kalbi birkaç yere bağlamak insanı harab eder. (Bir yerde olan her yere kavuşur. Her yere dağılan, hiç bir yer bulamaz.) sözü meşhurdur. (1.Cild 75. Mektûbdan)

Birkaç günlük dünya hayatını, Hak Teâlâ’nın razı olduğu Şeyleri yapmakla geçirmelidir. Bir kimsenin işlerinden, Onun sahibi razı olmazsa, onun yaşaması nasıl olur? Hak Teâlâ, onun büyük, küçük her yaptığını bilmekte ve görmektedir. Hazırdır ve nazırdır. Utanmak lâzımdır. Eğer bir kimse, Onun çirkin ve kötü işlerini gördüğünü anlasa, Onun gördüğü yerde bozuk bir şey yapamaz. Ayıplarını, kusurlarını onun gördüğünü istemez.

Uygunsuz işlerin hepsinden Allahu Teâlâ’ya tevbe etmeli, Ona yalvarmalıdır. Belki, tevbe etmek için başka zaman ele geçmez. Hadis-i şerifte, (Sonra yaparım diyenler helak oldu.) buyruldu. Yani iyi işleri geciktirenler, bugünün işini yarına bırakanlar aldandı. Ziyan etti. Boş zamanı kıymetlendirmelidir. Bu zamanlarda Allahu Teâlâ’nın beğendiği şeyleri yapmalıdır. Tevbe yapabilmek Hak Teâlâ’nın büyük nimetlerinden biridir. Hak Teâlâ’dan her an bu nimeti istemelidir.

İslâmiyet’ten kıl ucu kadar ayrılık bulundukça, kendini tehlikede bilmelidir. (II. Cild 78 Mektûbdan)

Kaynak: Bir Bilene Soralım, Cilt 1

Bunlara da göz atabilirsiniz

Blog Widget by LinkWithin