14 Ekim 2009 Çarşamba

Sapıtan Sapıtmıştır, Bari Kalan Müslümanları Uyaralım.


Müslümanların hepsi din konusunda birlik olabilir mi?
Olamaz. Olamayacaklarını Peygamberimiz (Salat ve selâm olsun O'na) 1400 yıl önce haber vermiş; "Ümmetim 73 fırkaya ayrılacaktır" buyurmuştur. Yine, bu 73 fırkadan sadece birinin kurtuluş fırkası olduğunu, ötekilerin ehl-i nâr olduğunu açıkça söylemiştir.

Peki, bu durumda biz Müslümanlar ne yapmalıyız?

Peygamberimiz, Ümmeti içinde ihtilâf ve tefrika baş gösterince Sevad-ı Âzam'a (Büyük karaltıya, büyük topluluğa) tâbi olmamızı öğütlemiştir. Bu büyük karaltı nedir?

Kur'ân'a, Sünnet'e, icmâ-i ümmete, cumhur-i ulemâya tâbi olan büyük cemaattir.

Gerçek müctehid imamlardır, gerçek büyük fukahadır, gerçek müfessirler, gerçek muhaddisler, gerçek ulemâdır.

Bunlara niçin güveniriz?.. Çünkü onlar kopuksuz sahih silsilelerle Peygamber Efendimize bağlıdırlar. Çünkü onların icazeti vardır.

Bugün İslâm dünyasında Kur'ân, Sünnet,İcmâ-i Ümmet ehli ile en fazla tartışan, çekişen, münakaşa eden tâife kendilerine Selefî adına takmış fırkadır. Bunlar homojen değildir, bir yığın şubeye, alt-fırkaya ayrılmışlardır.

Bunların çoğunluğu Muhammed ibn Abdilvehhab'ı imam, din önderi, rehber ve kılavuz olarak kabul eder.

Biz Ehl-i Sünnet ise onun kardeşi Süleyman ibn Abdilvehhab'ı gerçek âlim ve fakih, gerçek rehber olarak kabul ederiz. Süleyman ibn Abdilvehhab, kardeşi Muhammed'i tenkit etmiş, aleyhinde kitap yazmıştır.

İki kardeş var. Biz Süleyman'ı tutuyoruz, doğru buluyoruz, bu suç mudur?

Ehl-i Sünnet kardeşlerimi acizane ve nâçizane uyarıyorum: Onlarla tartışırken kesinlikle galiz kelimeler kullanmayalım, şirk ve küfürle suçlamayalım, onların seviyesine inmeyelim.

Maalesef onlarda bedevî hoyratlığı ve kabalığı görülüyor. Müslümanca, sakin, terbiyeli, kardeşlik hukukuna riayet ederek tartışamıyorlar.

Onlara kalırsa şu bir buçuk milyarlık İslâm dünyasında kaç Tevhid ehli kalır? İmamı Eş'arî ve İmamı Mâturidî (hâşâ) sapık... Ehl-i tasavvuf ve tarikat müşrik kâfir... Yâ Nebiyyallah diyen kâfir... Yâ Abdülkadir diyen müşrik... Evet soruyorum, kaç Müslüman kalır bu dünyada o Selefîlerin ölçüleriyle?..

İslâm ifratı ve tefriti kabul etmez.

Lâ ilâhe illallah diyen, namazı kılan, zekâtı veren, Kur'ân'ı imam ve düstur kabul eden, Sünnet'e sarılan, fıkhı ve şeriatı kabul eden bütün Ehl-i Kıble Müslüman’dır. Onlara kâfir diyenin kendisi kâfir olur.

Bir kısım selefîler, müşrikler için inmiş ayetleri, kendi yollarından gitmeyen Müslümanlar içinmiş gibi gösteriyor. İftira ediyorlar.

Selefîler dünyadaki bütün Müslümanları kendilerine benzetmek istiyor. Ellerinde büyük paralar, büyük imkânlar ve petro-dolarlar var.

Fitne ve fesadı onlar çıkartıyor. Oyunlarına gelmemek için onlarla fazla tartışmayalım.

Sapıtan sapıtmıştır, bari kalan Müslümanları uyaralım.
İtikatta Eş'arîlik haktır.

Mâtüridîlik haktır.
Ehl-i Sünnet ve Cemaat haktır.

Gerçek tasavvuf ve gerçek tarikat haktır.
Tevessül ve istigase haktır.


Peygamberimizin, kabrinde kendisine lütf edilmiş özel bir hayatla diri olduğu ve ümmetinin salat ü selâmlarının ona bildirildiği, o selâmları cevaplandırdığı haktır.

Allah'ın veli kulları olduğu, onların kerametleri olduğu haktır.

Efendimizin âlem-i mânâda ve yakaza halinde görülmesi haktır.

Ayakta, oturduğu halde, uzandığı yerde, sesli olarak veya içinden, tek başına veya grup halinde Allah'ı zikr etmek haktır.

Zikrullah ile cûş u huruşa gelip elinde olmaksızın sema etmek haktır.

Yüce Allah'ın bazı meleklerini ve veli kullarını birtakım hizmetlerle vazifelendirmesi haktır.

Maddî bedenin ve cismin fânî olduğu, ruhun ölmediği haktır.

Tarikat ve tasavvuf taraftarı Müslümanlara müşrik ve kâfir demek sapıklıktır, bâtıldır, zulümdür.

Zikrullah yapan dervişin vecd halinde ateşin onu yakmaması, zehirli akrep ve yılanın onu sokmaması hep birer bürhandır.

Bütün bunlar Allah'ın yaratması ile olan şeylerdir. Allah dilemezse minicik bir sinek kanadını bir kere bile kıpırdatamaz.

Vecd halinde avucunda kor tutan dervişe bak da, ateşin İbrahim Halilullah efendimizi niçin yakmadığını iyice anla.

Gerçek sûfîler İslâm'ı en iyi yaşayan Müslümanlardır. Tarikat ve tasavvuf velileri, pîrleri, sadatı hep muhterem sâlih ve veli şahsiyetlerdir.

Tevhid'i en iyi anlamış olanlar onlardır.

Onlar fenafillah makamına yükselmişlerdir.

Onlar âmirîni bi'l-mâruf ve nâhîne 'ani'l-münkerdir.

Onlar hâdidir, onlara tâbi olan, onları taklid edenler hidayet bulur.

Resulullah Efendimiz, Allah'ın takdiriyle zaman zaman Müslümanların yardımına gelirler. Herkes göremez, nasibi olan görür.

Efendimizin, Allah'ın izniyle şefaat etmesi haktır.

Ey aşırı gidenler!.. Allah'tan korkunuz ve Tevhid Ehli din kardeşlerinizi pek ucuz, pek kolay şekilde şirk ve küfürle suçlamayınız.

Süleyman ibn Abdilvehhab rahimehullah hazretlerinin "Es-Savaiku'l-İlahiyye fi'r-Reddi 'ale'l-Vehhabiyye" adlı kitabını okuyunuz da orta ve doğru yolu bulunuz.

Aşırılıkta hayır yoktur, Tevhid ehlini şirkle suçlamak sizi ateşe götürür.

Ya Rabbi!.. Cümlemizi islah eyle, İslâm'ı Senin rızana uygun şekilde anlamayı bize nasip eyle... Âmin. Kaynak

10 Ekim 2009 Cumartesi

Onlar Allah'ın Velileri Değil (Hâşâ) Şeytanın Velileridir




Ehl-i sünnetten, hak mezheplerden, bid'at fırkalarından bahs etmek Ümmet'i bölmek değildir. Ümmet zaten bölünmüştür.
Peygamber ne buyurmuş?.. "Ümmetim (benden sonra) yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri müstesna bunlar cehennemliktir..." Kendisine sorulmuş: "Kurtulacak olan Fırka-i Nâciye hangisidir?" Şu cevabı vermiş: "Benim ve ashabımın itikadında olanlar, yolunda gidenler..."

İslâm ümmeti içinde usûle, esaslara, temellere aykırı olmayan müsbet çeşitlilikler vardır.

Bir de usûle aykırı tarafları olan, az veya çok doğru yoldan ayrılmış bulunan bozuk, bid'atçi, aşırı giden fırkalar vardır.

Her fırka, kendisinin doğru ve hak olduğunu iddia ediyor.
Dünya üzerinde sayıları çok az ama Haricîler, hak yolda olan grubun kendileri olduğunu sanıyor, öteki Müslümanlara kızıyor ve acıyor.

Onlar da abdest alıyor, namaz kılıyor, oruç tutuyor, hattâ nafile ibadet ediyor. Şiîler hak ve doğru mezhebin Şiîlik olduğuna inanıyor.
Vehhabîlere göre hak yol Muhammed ibn Abdülvehhab'ın yolu ve açtığı çığırdır.

Bendeniz bir Ehl-i Sünnet Müslüman’ı olarak elbette Sünnîliği savunacağım. Bu, benim hem hakkımdır, hem de vazifemdir.

Ehl-i Sünneti savunduğum için beni, fitne ve fesat çıkartmakla suçlamak insafa ve adalete sığmaz.
Şimdi soruyorum:
Herkes kendi fırkasını savunuyor da ben niçin Ehl-i Sünneti savunamayacakmışım?


Birtakım kimseler "Mezhepler puttur... Mezheplere bağlı olanlar onları din haline getirdiler..." şeklinde delilsiz, gerekçesiz, insafsız bir şekilde konuşuyor. Asıl fitneyi onlar çıkartıyor.

Tasavvuf büyükleri, evliyaullah için "Onlar Allah'ın velileri değil (hâşâ) şeytanın velileridir" diyenlere cevap vermek hakkım değil midir?

Dört hak mezhep Müslümanları bölmez... Fıkıh Müslümanları bölmez... Aksine birleştirir.
İslâm dinini, Muhammedî Şeriatı tehdit eden en tehlikeli bid'at mezhepsizliktir.

Ehl-i Sünnet İslâm'ın ana caddesidir. Bu cadde-i kübrayı bırakıp da çıkmaz sokaklara, dar patikalara, bid'at yollarına sapanlar helâk olurlar.

Kendime yaptığım programın ana maddeleri şunlardır:

1. Kur'ân için çalışmak. Kur'ân'ın cahiller ve kötü niyetliler tarafından re'y ve hevaya uyularak yanlış yorumlanmasına karşı çıkmak.
2. Peygamberimizin Sünnetini ve Ashabını müdafaa etmek.
3. Şeriat-i garra-i Ahmediyyeyi savunmak.
4. Tashih-i itikad için çalışmak.
5. Bid'at ve dalaletlerle mücadele etmek.
6. Müslümanların doğru yolda birlik ve beraberlik içinde olmaları için propaganda yapmak.
7. İmamet-i Kübra için çalışmak.
8. Din sömürüsüne karşı çıkmak, Müslümanları bu konuda uyarmak.
9. Fırka asabiyeti ile mücadele etmek, Ümmet şuurunun kuvvetlenmesi için sa'y ü gayret göstermek.
10. Müslüman toplumda ahlâkın, faziletin, hikmetin hakim olması için propaganda yapmak.

İslâm'a ve Ümmete en büyük zarar din sömürücülerinden gelmektedir.
İslâm'ın önündeki en büyük engel cahil ve bid'atçi Müslümanlardır.
Din sömürüsü, mukaddesat bezirgânlığı yapanlar kadın satanlardan daha alçaktır.
İslâm bedeviyet dini değil, medeniyet dinidir.
İslâm ilim, irfan, ahlâk, fazilet, hikmet, adalet, insaf, edep, terbiye, mürüvvet ve fütüvvet dinidir. Kaynak



9 Ekim 2009 Cuma

Ehl-i Sünnet'in İçini Boşaltmak



Dikkatinizi çekiyor mu, bilmiyorum; son zamanlarda bazı kişiler kendilerini veya başkalarını "Ehl-i Sünnet" olarak tavsif etmeye özel bir itina gösteriyor sanki. Elbette bir "meşruiyet sağlama" aracı olarak başvurulan bu yöntemi birkaç açıdan okumak mümkün:
1. "Ehl-i Sünnet", vasfen olmasa da ismen hala bu topraklarda temel belirleyicilerden birisidir.
2. Ehl-i Sünnet'in ne olduğu, kişinin hangi durumda Ehl-i Sünnet olarak tavsif edilebileceği ve hangi durumlarda bu sıfatla anılamayacağı konusu netliğini kaybetmektedir.
3. Bu durum böyle devam ederse, "Ehl-i Sünnet" kavramının dönüşmesine veya içinin boşalmasına müncer olacaktır.
Şurası açık ki, milletimizin temel aidiyetleriyle irtibatı tam olarak ortadan kaldırılabilmiş değil. Bu önemsenmesi gereken bir durum. Ehl-i Sünnet olmayı önemseyen halka dönük işler yapan kimselerin Ehl-i Sünnet'e açıktan ta'n etmeyi göze alamaması bunun bir göstergesidir.
...........
Ehl-i Sünnet olmanın kişi için ne ifade etmesi gerektiği, ya da hangi durumlarda "Ehl-i Sünnet" vasfıyla bihakkın muttasıf olunacağı ve hangi durumlarda Ehl-i Sünnet çerçevenin dışına düşülmüş olacağı meselesine, hassasiyetiyle mütenasip bir önem atfedildiğini söylemek ne yazık ki kolay değil. Burada, Ehl-i Sünnet'i Ehl-i Sünnet yapan kırmızıçizgilerin geniş halk kitleleri bakımından netliğini giderek kaybettiğini tesbit etmek durumundayız.
Bu yazıyı yazdıran problem de kendisini bu noktada gösteriyor. Bakıyorsunuz adamın Ehl-i Sünnet'in temel kabulleriyle hiç bir irtibatı yok. Edille-i Şer'iyye ve bahusus Sünnet-i Seniyye konusu, Sahabe algısı, hadislerle sabit itikad meseleleri, varlık, bilgi ve kaynak anlayışına taalluk eden meseleler… Bütün bunların birinde veya tamamında Ehl-i Sünnet'in kabulleriyle hiçbir ilgisi olmayan kimseler bakıyorsunuz alabildiğine rahat bir şekilde "Ehl-i Sünnet" olarak takdim ediliyor veya kendisini öyle takdim ediyor.
Bir süre önce, dinî konularda etkin ve yetkin olduğu düşünülen bir isim, sahasıyla ilgili bir heyeti toptan Ehl-i Sünnet olarak takdim, dolayısıyla tebrie etmişti. Oysa aralarında yukarıda kısaca çizdiğim çerçevede Ehl-i Sünnet'in kabulleriyle önemli farklılıklar arz eden görüşlere sahip kimseler bulunduğunu biliyoruz…
Bir diğer örnek Yaşar Nuri Öztürk. Kendisine şu anki şöhretini sağlayan ne varsa neredeyse hepsini Ehl-i Sünnet'e muhalefete borçlu olan Öztürk'ün, son kitabı İmamı Azam Ebu Hanife'de (12) kendisini Ehl-i Sünnet'e mensup göstermesine aslında şaşırdım desem yalan olur. Zira bir yandan Ehl-i Sünnet olduğunu söyleyip, diğer yandan adeta hayatını Ehl-i Sünnet'le savaşmaya adamak tam da onun tarzına uygun davranış. Konuyla ilgili daha başka örnekler verilebilir…
Temel birtakım kabullerde Ehl-i Sünnet ile ayrı istikametlerde seyredenlerin bu tavrı netice itibariyle "Ehl-i Sünnet" kavramının içinin boşalmasına, dolayısıyla işlevini kaybetmesine yol açıyor.
Bu gerçek, itikad noktasında bilinçlenmenin önemini bir kere daha önümüze koyuyor. Bu nokta sadece birilerinin istismarına konu olmakla kalmaz, böyle devam ederse bir süre sonra Sünnet'in yerini bid'atlar alır ve insanlar Ehl-i Sünnet'e ittiba ediyorum diyerek ehl-i bid'atın dümen suyuna girer. Böyle bir şeyin hesabını kim verebilir?
Ebubekir Sifil  


Bunlara da göz atabilirsiniz

Blog Widget by LinkWithin